10 Mayıs 2014 Cumartesi

Menkul Sermaye Gelirlerine İlişkin 2012 ve 2013 Yılı Vergi Rehberi



1.3. Menkul Sermaye Geliri 

1.3.1 Genel Bilgi 

5281 sayılı Kanun ile GVK’na eklenen Geçici 67’nci Madde (“Geçici 67” ve/veya “yeni vergileme rejimi”) çerçevesinde 1/1/2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni vergi rejimi ile menkul sermaye gelirlerinde bir nevi kaynakta vergi kesintisi esasına dayalı vergileme rejimine geçilmiştir. Diğer bir ifade ile ilgili madde kapsamında stopaja tabi tutulan gelirler nedeniyle beyanname verilmemektedir 

Söz konusu yeni vergileme rejimi 1/1/2006 tarihinden itibaren iktisap edilen hisse senetleri ile 1/1/2006 tarihinden itibaren ihraç edilen her nevi tahvil ve Hazine bonoları ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden elde edilen gelirlere uygulanacaktır. Şu kadar ki, Geçici 67 çerçevesinde stopaja tabi tutulması için söz konusu menkul kıymetlerin Türkiye’de ihraç edilmesi ve Sermaye Piyasası Kurulu’nca kayda alınmış olması ve/veya Türkiye’de kurulu menkul kıymet ve vadeli işlem ve opsiyon borsalarında işlem görmesi veya kayda alınmamış olsa veya menkul kıymet ve vadeli işlem borsalarında işlem görmese dahi Hazinece veya diğer kamu tüzel kişilerince ihraç edilmiş olması gerekmektedir. 

31/12/2005 itibarıyla elde bulundurulan hisse senetleri ile yine bu tarih itibarıyla ihraç edilmiş her nevi tahvil ve Hazine bonoları ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden 2006 ve sonrasında elde edilen gelirler 31/12/2005 tarihi itibarıyla geçerli mevzuata göre vergilendirilecektir. Bu nedenle, 31/12/2005 tarihi itibarıyla elde bulunan menkul kıymetlerden 2012 yılında ve sonrasında elde edilen gelirlerin durumu 2005 yılında geçerli mevzuata göre ayrıca 
açıklanmıştır. 

Yeni vergileme rejimi kapsamına girmeyen menkul sermaye gelirleri için de (T.C Eurobond gelirleri, yabancı ülkelerde elde edilen menkul sermaye gelirleri v.b) mevcut genel hükümlere göre açıklama yapılmıştır. 

Bireysel yatırımcıların 2012 yılında elde ettikleri gelirlerin beyan ve vergileme durumunu tam olarak tespit edebilmeleri için öncelikle bu gelirlerin hangi vergileme rejimine (1/1/2006 sonrası mı yoksa 31/12/2005 tarihinde geçerli rejim mi yoksa mevcut genel hükümler mi) tabi olduğunu belirlemeleri gerekmektedir. 

1.3.2. Menkul Sermaye Gelir Unsurları 

Menkul sermaye gelirini, MSİ ve menkul kıymet değer artış kazancı olarak ikiye ayırmak mümkündür. 

MSİ, nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden oluşan sermayenin kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlarıdır. Genel olarak ifade etmek gerekirse, MSİ, nakdi sermayenin doğrudan veya belirli bir menkul kıymete bağlanarak üçüncü kişilerin kullanımına sunulmasından kaynaklanan gelirdir. 

Menkul kıymet değer artış kazancı ise nakdi sermayeyi temsil eden menkul kıymetin alım-satımından kaynaklanan kazancı ifade eder. 

Yukarıda da açıklandığı üzere, vergi kanunlarımıza göre MSİ aynı isimli gelir unsurunu ifade ederken, menkul kıymet alım – satım kazancı “değer artışı kazancı (diğer kazanç ve irat)” olarak farklı bir gelir unsurunu ifade eder. 
  
13
Örneğin, hisse senedinin alım-satım kazancı “değer artışı kazancı (diğer kazanç ve irat)” grubuna girerken aynı hisse senedinin kâr payı (temettü) “MSİ” sayılır. 

Yine benzer şekilde, Devlet tahvili (“DT”) ve Hazine bonosunun (“HB”) faizi MSİ sayılırken, tahvil ve bononun vadesine kadar beklenmeden satışından elde edilen kazanç “değer artışı kazancı (diğer kazanç ve irat)” sayılır. 

Bu ayırım, her bir gelir unsurunun vergi matrahının belirlenmesinde farklı esaslar geçerli olduğu için önemlidir. 

Özellikle DT ve HB’ndan elde edilen faiz geliri ile alım – satım kazancının farklı gelir unsurları olarak değerlendirilmesi, yatırımcılar bakımından bazen aleyhte bir durum yaratabilmektedir. 

Kuponlu bir tahvilin satın alınmasında, işlemiş faizin bulunması halinde işlemiş faiz tutarı kupon alış bedeli, temiz işlem fiyatı (Temiz Fiyat = Sözleşme fiyatı - İşlemiş faiz) ise tahvilin alış bedeli olarak kabul edilir. 

Bir tahvil için işlemiş faiz, temiz işlem fiyatı üzerine eklenmesi gereken ve son kupon tarihinden sonra tahvili elde tutma süresiyle orantılı kupon faizini ifade eder ve son kupon tarihinden valör tarihine kadar geçen gün sayısının kupon dönemi gün sayısına oranı ile ödenecek kupon faizinin çarpılması suretiyle hesaplanır. Söz konusu hesaplama, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (“İMKB”) tarafından kabul edilen esaslar çerçevesinde yapılır. 

Bazı durumlarda temiz fiyat, tahvilin nominal bedelinin altında olabileceği gibi üzerinde de olabilmektedir. Her iki durumda da eğer vadeye kadar beklenmeden tahvil satılırsa elde edilen gelir alım satım kazancı (değer artış kazancı), satıştan önce tahsil edilen kupon faizi MSİ sayılır. Tahvilin kupon faizi tahsil edildikten sonra satılması halinde satış bedeli kabaca tahsil edilen kupon faizi kadar daha az olacağından aslında bir alım satım zararı doğması söz konusu olabilir. 

Bununla birlikte, aslında işlemiş faiziyle başlangıçta satın alınan tahvil için ödenen bedelin belirli bir kısmı işlemiş faize karşılık geldiği halde bu durum alım – satım kazancının hesabında dikkate alınmaz. 

Tahvil faizi ve alım – satım kazancının farklı gelir unsurlarını oluşturmaları nedeniyle alım – satım zararı aynı tahvilin faiz gelirinden mahsup edilemez (indirilemez). Bu durumda, eğer söz konusu alım satım zararının mahsup edilebileceği başkaca bir değer artış kazancı yoksa zararın mahsup hakkı fiilen kaybolur ve mükerrer vergileme ortaya çıkar. 

Bu durumu şu örnekle daha iyi açıklamak mümkündür: 

2012 yılında, 31/12/2005 tarihinden önce ihraç edilmiş ve nominal bedeli 500.000 TL olan ve üç ayda bir 20.000 TL kupon faizi ödemeli bir tahvili vadesine bir gün kala 515.000 TL bedelden satın aldığımızı düşünelim. Ertesi gün, söz konusu tahvilin kupon faizi olan 20.000 TL’yi tahsil ettikten sonra aynı tahvili 495.000 TL bedelle sattığımızı varsayalım (cari faiz oranlarının aynı kaldığı ve tahvil fiyatlarını etkileyecek başkaca bir gelişmenin yaşanmadığı durumda tahvil fiyatı tahsil edilen kupon bedeli kadar azalacaktır). Bu durumda elde ettiğimiz gelirler aşağıdaki gibi olacaktır: 

Tahvil faizi (MSİ) : 20.000 TL 
Tahvil alım satım zararı (değer artış kazancı):(495.000 - 515.000 =) - 20.000 TL 
Toplam kazanç : 20.000 – 20.000 = 0 
  
14
Görüldüğü gibi, aslında söz konusu tahvil işleminden elde ettiğimiz net gelir sıfır olduğu halde, elde ettiğimiz faiz gelirini beyan edip vergisini vermemiz gerekecektir. Aynı tutardaki tahvil alım satım zararının faiz gelirinden mahsup olanağı yoktur. 

Eğer aynı yılda yine bir tahvil/bono veya başka bir menkul kıymet alım satım işleminden kaynaklanan kazancımız yok veya bu tür kazancımız faiz gelirinden az ise söz konusu zararı, başka bir ifadeyle tahvil faizi nedeniyle ödeyeceğimiz vergiyi kısmen veya tamamen mahsup etmemiz mümkün olmayacaktır. 

1.3.3. Menkul Sermaye Geliri Ne Zaman Elde Edilmiş Sayılır? 

1.3.3.1 Genel Olarak 

Menkul sermaye gelirlerinde elde etme zamanı, gelirin tabi olacağı vergileme rejiminin belirlenebilmesi bakımından önem taşır. Genel olarak, menkul sermaye iratlarında elde etme, hukuki ve ekonomik tasarrufa bağlıdır. Gelir türlerine göre elde etme aşağıda belirtildiği şekilde gerçekleşir. 

- Hisse senetlerinin kâr payları (temettü) bunların kurum tarafından ödenmeye başlandığı tarihte elde edilmiş sayılır. 
Başka bir ifadeyle, kurumun temettüleri ödemeyi kararlaştırdığı ve kâr paylarının emre hazır tutulduğu tarih elde etme tarihidir. Kâr payı ödemesi hisse senetlerinin bir banka şubesine ibrazı karşılığında bankaya transfer edilen paradan yapılacaksa, transferin yapıldığı tarihte emre hazır tutulduğu anlamına gelir. Hissedar kâr payını bankadan tahsil etmese dahi MSİ’nı elde etmiş sayılır. 
- Tahvil ve bono faizlerinde elde etme tarihi faiz kuponunun üzerinde yazılı vade tarihidir. 
- Mevduat faizlerinde, faiz peşin alınmışsa alındığı tarih, vade sonunda alınacaksa vade tarihi elde etme tarihidir. 
- Hisse senetleri ve tahvillerin vadesi gelmemiş kuponlarının satışında, satışın yapıldığı tarih elde etme tarihidir. 
- Senetlerde iskonto bedeli iskontonun yapıldığı gün elde edilmiş sayılır. 
- Özel finans kurumlarında açılan hesaplara ödenen kâr paylarında, kâr payının dağıtıldığı tarih elde etme tarihidir. 
- Repo gelirlerinde elde etme tarihi, geri alım veya geri satımın gerçekleştiği tarih, yani vade tarihidir. 
- Menkul kıymet alım-satım kazançlarında satışın (elden çıkarmanın) gerçekleştiği tarih elde etme tarihidir. 

Tam mükellef gerçek kişilerin yabancı ülkelerde elde ettikleri menkul sermaye iratları, elde edenin bunları Türkiye’de hesaplarına intikal ettirdiği yılda elde edilmiş sayılır. Maliye Bakanlığı, yabancı ülkelerde elde edilen menkul sermaye gelirleri bakımından da yukarıda yer verilen çerçevede belirlenen elde etme tarihlerine itibar etmektedir. Dolayısıyla, bu gelirler Türkiye’ye transfer edilmese dahi elde etme gerçekleşmiş sayılır. Bununla birlikte, Türkiye’ye transferin gerçekleşmemesi mükellefin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği takdirde, bu gelirler mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda elde edilmiş sayılır.